Çocuklarla yapılan bir araştırmada; kahvaltı yapmamanın, hafıza ve okul başarısını olumsuz yönde etkilediği bulunmuştur (American Diethetic Association, 2005). Bir diğer araştırmada ise; fiziksel aktivitenin, hafıza ve kaygı ile baş etme becerileri üzerinde olumlu etkileri olduğu kaydedilmiştir (Phsical Activity Guedlines for American, 2008). Dr. Gabor Mate ise; Vücudunuz Hayır Diyorsa kitabında, duygusal stresin vücudu olumsuz etkileyen, kronik şikayetlere sebep olduğundan bahsetmektedir. Tüm bu araştırmalar, birbirinden apayrı konular gibi görünse de aslında tamamıyla birbirleriyle bağlantılıdırlar. Bu üç araştırmanın ortak özeti şu şekilde yapılabilir: Bedene yatırım; üç faktörlü bir süreci kapsar: Sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite sıklığı ve zihinsel sağlık. Bu üç faktörden yalnızca biri dahi eksik kaldığında, bedenimizin döngüsünde aksaklıklar meydana gelmeye başlar. Aynı zamanda bu üç faktör birbirleri ile de döngü içerisindedirler. Fiziksel etkinliğimizin sıklığı ruhsal durumuzu etkiler, ruhsal durumumuz beslenme düzenimizi etkiler, beslenme düzenimizdeki değişimler fiziksel etkinliğimizde değişimlere yol açar.
Bu perspektiften baktığımızda, bedenimizi ayakta tutan, beynimizi besleyen besinler sadece yediğimiz besinler değildir. Duygusal izlenimlerimiz de, bedenimiz için bir nevi besin işlevi görmektedir. Reklamları düşünün… Reklamlarda; çikolata genellikle mutlu anlar ile ilişkilendirilir ve annelerin çocuklarına güvenle bu besini sunduğuna değinilir. Bu reklamlarda, alt metin olarak bir ‘ideal annelik’ tanımı yapılmakta ve reklam bir çocuk tarafından izlendiğinde aslında çikolata, anne şefkati ile sembolize edilmektedir. Çocukluğumuzdan itibaren bu görüntülerle büyümüş yetişkinler olarak, olumsuz duygularla boğuştuğumuz zamanlarda ya da çok keyifli bir anımızda kendimizi çikolataya sarılırken buluruz. Sizce sarıldığımız şey, çikolata reklamları aracılığıyla bize sunulan ‘anne şefkati’ olabilir mi?
Tüm bunlarla birlikte ne yazık ki; farkında olmadan, kendi ihtiyaçlarımızla/savunma mekanizmalarımızla şekillendirdiğimiz beslenme alışkanlıklarımızı çocuklarımıza da empoze etmekteyiz. Örneğin, çocuğumuz bir başarı elde ettiğinde, o gün çocuğumuza meyve değil de şeker almayı tercih ediyoruz. Çocuğumuzu bir şeyi yapması için ikna etmek istediğimizde, şekerli besinleri ya da belki bir hamburgeri ödül olarak sunuyoruz. Ya da keyifli bir hafta sonunda; ıspanak partisi değil de nedense pizza partisi yapıyoruz. Kendisini bildi bileli; katıldığı her doğum gününün baş kahramanın, bol kremalı bir pasta olduğu çocuk, sağlıklı beslenmeyi nasıl alışkanlık haline getirebilir? Özetle, çocuklarımıza sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırma yolunda atacağımız ilk adım, kendi beslenme düzenimizi hangi dış mekanizmaların şekillendirdiği üzerine düşünmek olacaktır. Ayrıca, yemek yeme sürecinde, çocuğumuza karşı tutumlarımızda yapacağımız küçük değişimler, onları sağlıklı beslenme yolunda bir adım daha ileriye taşıyacaktır.
Sağlıklı Beslenme Alışkanlığı Edindirme Sürecinde Ebeveynlere Tavsiyeler:
- Çocuğumuza, sağlıksız beslendiğinde bunun kötü sonuçlarını zaman içinde göreceğini anlatmak; düştüğünde canının acıyacağını anlatmak kadar kolay değildir. Fakat yine de; sağlıklı beslenmenin bir süreç olduğunu çocuğumuza açıklamak, onda konuyla ilgili bir farkındalık yaratacaktır.
- Bu süreçte, asıl hedef sağlık olmalıdır. Dış görünüş sağlıklı beslenmeye özendirmek için bir motivasyon kaynağı haline getirilmemelidir.
- Yasak olan şeyler her zaman daha çekicidir; bu yüzden sağlıksız yiyeceklerin zararlarını anlatmaktan ziyade, yemesini istediğimiz yiyeceklerin faydalarından bahsetmek; sağlıklı beslenme yolunda daha etkili bir çözüm olacaktır.
- Akşam menüsünü planlarken çocuğumuza da danışmalıyız. Çocuğunuza ‘Bugün ne yemek istersin?’ diye sormak, o gün için yapılması mümkün olmayan yiyecekleri istemesi ihtimali sebebiyle, çocuğunuzu reddetmenize sebep olabilir. Buna mahal vermemek adına ‘Bu akşam yemekte taze fasulye mi yoksa kuru fasulye mi yemek istersin?’ gibi sorularla seçenek sunmak daha güvenli bir yol olacaktır. Bu sayede çocuğumuz, hem siz ebeveynleri tarafından dikkate alındığını hisseder hem de kendi tercih ettiği yemek yeneceği için, yemek sofrasında inatlaşma ihtimali azalır.
- Beslenme sürecinde, çocuğumuza karşı suçlayıcı bir tutumu benimsememeliyiz; aksine işbirlikçi bir tutumu benimsemeliyiz. Böylelikle çocuğumuz kendisini beslenmesi ve kilosu açısından hatalı ve stresli hissetmeyecektir.
- Sağlıksız gıdayı ödül olarak vermenin, çocuğun sağlıklı beslenme algısı üzerinde yıkıcı bir etkisi olduğunu unutmamalıyız.
Çocuğumuza olan ilgi ve sevgimizi şekerle, çikolatayla değil; birlikte yaptığımız spor aktiviteleriyle, keyifli oyunlarla, onlara vakit ayırarak göstermeliyiz (Çocuk ile birlikte sağlıklı atıştırmalıklar yapmak). - Çocuğumuza yemek zamanının, aileyle geçirilen eğlenceli bir vakit olduğu sezdirmeliyiz. Yeme eylemi yaşamımız boyunca gerçekleştirmeye devam ettiğimiz, yaşamımızın ayrılmaz bir parçası. Bu yüzden bu eylemi suçluluk, kızgınlık değil; huzur, birliktelik gibi kavramlarla ilişkilendirmeliyiz.
- Son olarak; çocuklar her ne kadar ebeveynleriyle çatışma içindelermiş gibi görünseler de, aslında onları taklit eder ve örnek alırlar. Bu yüzden, çocuklarımızın yanında sağlıklı beslenmeye ve yavaş yavaş yemek yemeye özen göstermeliyiz.
Psk. Yağmur Damla Demir